14. Sözün Aynası, Dilin Emaneti: Bir Kelâmı Taşırken On Durak
Bu makalenin kaynağı, Dr. Aladdin Ali'nin “Yürekten Esintiler” adlı kitabıdır.
Giriş: Kelâmın Emaneti: Sözü Taşımadan Evvel Bin Düşünme Sanatı
"Ey kulağına çalınan bir sözü alıp başkasına taşımaya niyetlenen can! Dur ve bir soluklan tefekkür deryasının kıyısında."
Kadim irfan geleneğimizde Kelâm, sadece harflerden örülmüş bir ses değil; ruhlar arasında kurulan mukaddes bir köprü, gönüllerde gizleneni açığa vuran sırlı bir aynadır. O, ağır bir emanettir ve bu emaneti taşıyan dil, ya bir hayra kapı aralar ya da kemik kıran bir kılıç olur.
Peki, günümüzün hız ve gürültü çağında, bir sözü işitip derhal onu başkasına aktarmaya niyetlendiğimizde, o sözün ruhunu mu, yoksa sadece kuru suretini mi taşıyoruz? Sözü kısaltmakla manayı mı yaralıyoruz, yoksa lüzumsuz uzatmakla gönülleri mi yoruyoruz? Ve en önemlisi: Niyetimiz hayır mı, yoksa farkında olmadan bir fitne ateşine odun mu taşıyoruz?
Kelâmı Taşırken On Durak
Ey kulağına çalınan bir sözü alıp başkasına taşımaya niyetlenen can! Dur ve bir soluklan tefekkür deryasının kıyısında. Zira kelâm, ağır bir emanettir; ruhlar arasında köprüdür, gönüllerde gizleneni açığa vuran sırlı bir aynadır. İşittiğin bir sözü veya idrak ettiğin bir manayı yola çıkarmadan evvel, bu hassas nakil yolculuğunda kendine on durak belirle, irfan ışığında tefekkür için nefes al:
Birinci Durak: Duyduğun mu, Anladığın mı? - İdrakin Kapısı
Bir söz kulağına değdiğinde, onu bir dosta, bir cana iletmek istediğinde, sadece kulağının işittiğini lafzıyla, harfi harfine mi aktarırsın? Yoksa aklının ve gönlünün süzgecinden geçirdiğini, kavradığın özü, anladığın manayı mı? Yahut bu iki cevheri bir gerdanlıkta buluşturup, duyduğunu olduğu gibi söyledikten sonra, kendi idrakini, anlayışının derinliğini mi eklersin? Bil ki her hâlin bir sözü, her kelâmın bir ruhu vardır; anlama ile duyma arasındaki ince çizgiyi görmek feraset ister.
İkinci Durak: Tümü mü, Özü mü? - Hikmet Terazisi
Sözün bütününü, tüm ayrıntılarıyla zihnine nakşettiğinde, onu her köşesiyle, eksiksiz mi taşırsın? Yoksa sadece faydalı, cevher bildiğin kısmını seçip, gerisini yük sayıp bırakır mısın? Ey can, dikkat et! Kısaltmak bazen manayı yaralar, maksadı eksik bırakır; lüzumsuz uzatmak ise gönülleri yorar, can sıkar. Asıl hüner, hikmet terazisinde doğru ölçüyü bulmaktır.
Üçüncü Durak: Sözün Sırası mı, Senin Sıralaman mı? - Mana Düzeni
Kelimelerin sana geldiği o tabii akışı, o ince düzeni korur musun? Söyleyenin öncelediğini önceleyip, sonraya bıraktığını sonraya mı bırakırsın? Yoksa sözün incilerini kendi gönül ipine, kendi önem sıralamana göre yeniden mi dizmeye kalkarsın? Unutma ki, sözün sıralanışında gizli bir ahenk, bir mana yatabilir; bir kelimeyi öne almak veya geriye itmek, anlam dünyasını altüst edebilir.
Dördüncü Durak: Sözün Ruhu mu, Sadece Sureti mi? - Bağlamın Önemi
Yalnızca kelimeleri, sözün kuru suretini mi aktarırsın, yoksa o sözün doğduğu anı, söylendiği ortamı, dile getiriliş sebebini, yani kelâmın ruhunu da birlikte mi taşırsın? Zira kelâm, bağlamından koparılınca yetim kalır; söylendiği iklimden ayrı düşünülünce ruhsuz bir beden gibi cansızlaşır, manası solar.
Beşinci Durak: Niyet Hayır mı, Akıbet Şer mi? - Vicdan Pusulası
Dilinden bir sözü salıvermeden önce, durup akıl ve vicdan pusulanla istikametini tayin ettin mi hiç? Taşıdığın bu sözle bir hayra, bir faydaya, gönülleri birleştiren bir ıslaha mı vesile olacaksın? Yoksa farkında olmadan bir fitne ateşine odun mu taşıyor, bir gıybet zehrini mi yayıyor, bir kalbi mi kırıyorsun? Unutma, kelâm bir tohumdur; ya gül bitirir ya diken.
Altıncı Durak: Her Sözün Bir Vakti Vardır - Zamanın Hikmeti
Sözün faydalı olduğuna, içinde zarar taşımadığına kalbin mutmain oldu diyelim. Pekâlâ, onu söylemek için en münasip vakti, en doğru zamanı düşündün mü? Her sözün dinleneceği bir an, her hakikatin anlaşılacağı bir gönül demlenmesi vakti vardır. Vaktinden önce söylenen nice hikmetli söz, henüz olgunlaşmamış bir meyve gibi tatsız, faydasız kalmıştır.
Yedinci Durak: Tohumu Doğru Toprağa mı Ekiyorsun? - Muhatabı Tanımak
Sözün faydası belli, söylenecek vakit de geldi çattı. Lâkin, o sözü dinleyecek olanlara dikkatle baktın mı? Onlar bu kelâmın gerçek muhatabı mı, bu manayı taşıyabilecek, kıymetini bilecek, anlayabilecek gönül ehli kimseler mi? Yoksa en değerli incilerini, kıymet bilmezlerin önüne mi serpeceksin? Her toprağın harcı başkadır, her kulağın işiteceği kelâm farklıdır.
Sekizinci Durak: Sunumun Güzelliği, Üslubun İnceliği - Gönül Kapısı
Artık her şey yerli yerinde: Fayda, vakit, muhatap... Şimdi sıra sözü sunuşta, kelâma giydirilecek elbisede. Sözünü en güzel biçimde, en latif üslupla, gönül kapılarını aralayacak, akılları ikna edecek bir nezaket ve incelikle sunmayı düşündün mü? Önceki yedi durağı hatırında tutarak, sözünü en berrak bir ayna gibi yansıtacak o sihirli yolu seçtin mi? Zira güzel sunuş, gönülleri fethetmenin yarısıdır.
Dokuzuncu Durak: Yankıyı Dinle, Tesiri Gözle - Anlayış Köprüsü
Sözlerini söyledin, taşıdığın emaneti yerine ulaştırdın. Peki, hemen ardından durup sözlerinin havada bıraktığı yankıyı dinledin mi? Muhataplarının yüzünde, gözlerinde anlayışın ışığını, idrakin pırıltısını aradın mı? Mesajın kalplere ulaştığından, maksadın hâsıl olduğundan emin oldun mu? Konuşmak kadar, dinlemek ve anlamak da iletişimin olmazsa olmazıdır; geri bildirim almak, anlayış köprüsünü kurmaktır.
Onuncu Durak: Niyet Neydi? İşin Özü, Sözün Kaynağı - Kalbin Sesi
Ve işte en temel, her şeyden önce düşünülmesi gereken, işin özü olan son durak: Kalbinin kapısını çal ve samimiyetle sor kendine: Niyetin neydi? Bu sözü taşımaktaki asıl maksadın neydi? Bir hakikati ortaya çıkarmak, bir yarayı sarmak, bir hayra öncülük etmek miydi? Yoksa içinde gizlediğin bir hevesin, bir beklentinin, belki de farkında olmadığın bir Garez'in esiri miydin? Unutma o kadim bilgeliği, ataların uyarısını: "Dilin kemiği yoktur ama kemik kırar." Niyetin senin kılavuzundur; dilin ise ya seni yücelere taşıyan bir kanat olur ya da dipsiz kuyulara iten bir ağırlık.
İşte bunlar, sözü taşırken vicdanının sesine kulak vermek, diline sahip çıkmak, kelâmına değer katmak, hem kendine hem başkasına rahmet vesilesi olmak isteyen gönül eri için on tefekkür durağı, on hikmet pınarıdır. Sözünü söylemeden evvel bin düşün, nereye varacağını bilmeden adım atma. Kelâmın, şifa olsun, ışık olsun, yol göstersin.
Hikmet Pınarından Süzülenler
- Dil, kalbin mührüdür; neyi saklarsa onu sızdırır.
- Söz vardır, tohum gibi toprağa düşer, orman olur. Söz vardır, kıvılcım gibi harmana düşer, viran olur.
- En gürültülü ses, söylenmemiş bir niyetin vicdandaki fısıltısıdır.
- Kelimelerini tartmadan konuşan, dostlarını farkında olmadan yaralar.
Türk Gençlerine Pratik Tavsiyeler
- 1. Dijital Duraklama: Sosyal medyada bir yorum yazmadan veya bir içerik paylaşmadan önce bir anlığına dur. Kendine sor: "Bu paylaşımım bir hayra vesile olacak mı (5. Durak)? Bunu okuyacak olanlar doğru muhataplar mı (7. Durak)? Bunu paylaşmaktaki asıl niyetim ne; birilerine bir şey kanıtlamak mı, yoksa bir fayda sağlamak mı (10. Durak)?" Bu kısa duraklama, seni birçok pişmanlıktan koruyabilir.
- 2. Empati Antrenmanı: Bir arkadaşınla veya aile üyenle tartıştığında, hemen kendini savunmaya geçmek yerine bir anlığına "yankıyı dinle" (9. Durak). Gözlerini kapat ve kendini onun yerine koy. "Aynı sözler, aynı üslupla bana söylenseydi ne hissederdim?" diye düşün. Bu basit egzersiz, anlayış köprüleri kurmanın ilk adımıdır.
- 3. Niyet Günlüğü: Bir hafta boyunca her günün sonunda, o gün kurduğun önemli bir iletişimi (bir konuşma, bir e-posta, önemli bir mesaj) düşün. Küçük bir deftere, "O konuşmayı yaparken/mesajı atarken asıl niyetim neydi?" sorusunun cevabını dürüstçe yaz. Bu, zamanla niyetlerini daha bilinçli bir şekilde yönlendirmeni sağlayacaktır (10. Durak).
- 4. Sessizlik Vakti: Gürültülü bir dünyada yaşıyoruz. Her gün kendine sadece 10 dakika ayır. Telefonunu sessize al, müziği kapat ve sadece sessizlik içinde otur. Konuşma, dinleme. Sadece düşüncelerinin akışını izle. Bu, "her sözün bir vakti olduğunu" (6. Durak) idrak etmen için sana içsel bir sakinlik ve bilgelik kazandıracaktır.
SÖZÜN EMANETİ, YOLUN SELAMETİ
SÖZÜN EMANETİ, YOLUN SELAMETİ
Ey sözü taşımak isteyen civan,
Dur ve tefekkür et her nefes, her an.
Duyduğun ses midir kalbine dolan?
Yoksa bir mânâ mı aklında kalan?
Sözün tamamı mı, yoksa özü mü?
Taşıdığın yükün nedir çözümü?
Sırasını bozma, yıkar düzünü,
Anlat ki anlasın, güldür yüzünü.
Kelâmın ruhunu bil, bağlamını an,
Niyetsiz bir sözdür mânâyı boğan.
Fitne ateşine odun taşıyan,
Olma, hayra doğru açılsın her yan.
Sözün bir vakti var, bekle ki gelsin,
Ham meyve dalında kemâle ersin.
Tohumu ekecek toprağı bilesin,
Nâdânın çölüne inciler sermesin.
Üslûbun bal olsun, dilinle okşan,
Gönül kapısını açar bu lisan.
Sözün yankısını dinle, kalbe aksın,
Anlaşıldı mı maksat, bir ışık yaksın.
En başa dön şimdi, kalbine bir danış,
Niyetin ne idi, bu nasıl bir varış?
Garez mi gizlidir, yoksa bir yalvarış?
Dilinle başlar hep en büyük savaş.
İşte bu on durak, bir hikmet ummanı,
Kelâmın sırrını çözer her zamanı.
Söz ki bir emanet, kırmasın insanı,
Ya şifâ dağıtır, ya saçar isyanı.
Ey Türk'ün evladı, ey umut saçan!
Hayat bir kelâmdır, ufkunu açan.
Her adım bir harftir, yolundan geçen,
Mânânı sen kendin olursun seçen.
Zorluklar bir hece, imtihan anbean,
Pes etme, özünde gizlidir arslan.
Kendi hikâyeni yaz, olmasın yalan,
İyilikle dolsun geride kalan.
Kemâlât yolunda ol daima koşan,
Değerlerin olsun seni kuşanan.
Sen bu yurdun umudu, sen bir kahraman,
Gelecek seninle aydınlık, inan!
Telif Hakkı © 2025, Dr. Aladdin Ali'in orijinal metninden ilhamla, Dr. Aladdin Ali tarafından yapılan bu edebi tercme ve yeniden yorumlamanın tüm hakları mahfuzdur. İçeriğin, kısmen veya tamamen, yazarın yazılı izni olmaksızın kullanılması, kopyalanması veya yeniden yayımlanması, bu edebi ve ilmî çalışmaya gösterilen emeğin ve fikrî mülkeyetin korunması amacıyla yasaktır.
