16. Saadetin Parıltısı mı, Huzurun Sığınağı mı?
Bu makalenin kaynağı, Dr. Aladdin Ali'nin “Yürekten Esintiler” adlı kitabıdır.
Giriş: Bir Tefekkür Yolculuğu Ey hayat yolunun yolcusu, ey kendi varlığının sırrını arayan ruh! Bilirim ki zihnin bu çetin suallerle yorulmuş, kalbin bir cevap bulma ümidiyle nice yollar aşmıştır... Gel ey tefekkür yoldaşım, gel de bu engin denize birlikte dalalım. Ruhumuzun o hassas terazisini kuralım da aradaki farkları görelim, kalıcı olanı seçelim ve yolunu şaşırmış kalplere hangisinin daha sağlam bir sığınak, daha ebedî bir saltanat olduğunu gösterelim.
Duyguların Tahlili: Misafir Olan Işıltı ve Ev Sahibi Olan Sükûnet
Saadet, dikkatle bakıldığında, anlık bir tebessümdür; bir çocuğun kahkahası, hasretle beklenen bir dosta kavuşma anı, bir bahar esintisidir. O, dışarıdaki şartların rahminde doğan, haricî sebeplere bağlı bir coşkudur. Bir anlığına parlayıp sönen bir kıvılcım, gözleri alıp sonra gecenin karanlığında kaybolan bir şimşek gibidir.
Varlığı bir sebebe bağlıdır. Ziyareti kısa, saltanatı geçicidir... Saadetli insan daha üretken, ilişkilerinde daha sağlam, bedenen daha sağlıklıdır. Lâkin o, yakıtını dışarıdan alan bir kandil gibidir; yağ bittiğinde ışığı söner ve ruhu bir başına, hayretler içinde bırakır.
Saadetin farklı tecellileri vardır:
- Hislere Dayalı Saadet: Yüksek bir sanattan, ulvi bir nağmeden veya tabiatın göz alıcı güzelliğinden alınan zevktir.
- Maddiyata Yaslanan Saadet: Malın mülkün verdiği güvence, muhtaç olmamanın getirdiği rahatlıktır.
- Ahlaki Erdemlerden Doğan Saadet: Yerine getirilen bir adaletin, dilden dökülen bir sadakatin veya gönülden yapılan bir iyiliğin ruhta yaktığı memnuniyet ateşidir.
- Anlık Coşkular: Bir zaferin sevinci, bir gururun heyecanı veya bir nüktedanın tebessüm ettiren neşesidir.
Diğer yanda ise Huzur, bütün haşmetiyle ve sükûnetiyle durur. O, coşup taşan bir duygu değil, ruhun derinliklerine kök salmış bir varoluş hâlidir. Fırtınalar yüzeyini dövse de derinlikleri daima sakin olan bir okyanus gibidir. O, gecenin karanlığında yolculara yön gösteren kutup yıldızı misali sabittir. Huzur, dışarıdaki fırtınalardan doğmaz; bilakis, o fırtınaları dindiren bir limandır. O, yakîn ehlinin kızı, sabredenlerin ise ebedî yoldaşıdır.
Camın Kırılganlığı ve Elmasın Direnci
Musibetler kapıyı çaldığında, dertler insanın üzerine bir karabasan gibi çöktüğünde, saadet ilk kaçandır. O, parlak bir camdan yapılmış saray gibidir; hayatın sert kayalarına çarptığı ilk anda tuzla buz olur. Bolluk ve rahatlık zamanlarının dostu, darlık ve imtihan anlarının ise düşmanıdır.
Fakat huzur, müminin en çetin anlardaki zırhı, desiseler karşısındaki kılıcıdır. O, muazzam baskılar altında cilalanarak daha da sertleşen ve kıymetlenen bir elmas gibidir. Dert orduları karşısında yenilmez, sahibine ayağa kalkması için azim ve kuvvet bahşeder. Saadet, kapıyı habersizce çalan, evi neşelendirip giden bir misafirdir. Huzur ise o evin sahibi, o mekânın efendisidir; ne evi terk eder ne de değişir.
Kısacası, saadet dertlerin yokluğunu ister; huzur ise dertlerle başa çıkma gücünü verir.
Yakîn Mihrabı ve Ruhun Mayası
Peki, bu sarsılmaz huzurun kaynağı, bu tükenmez pınar nerededir? Şüphesiz ki o, Kâinatın Hâlık'ı ile kurulan bağda, imanın tükenmez hazinesindedir. Ruhlar ancak orada cilalanır, kalpler ancak orada arınır. Bu manevi mertebeye üç temel direk üzerinden çıkılır:
1. Rıza Makamı
Bu, kalp gözünün kaderin her bir tecellisinde bir güzellik, her musibette bir rahmet görmesidir. Kim ki kendisine taksim edilene razı olur, o kederden ve pişmanlıktan kurtulur, bu dünyada bir cennet hayatı yaşar. Rıza, imtihanları birer ikrama, belaları ise birer hediyeye dönüştüren mutlak bir teslimiyettir.
2. Zikir Mihrabı
Dil zikretmek, kalp ise şükretmek için yaratılmıştır. Bu, değişmez bir ilahi kanun, şaşmaz bir Rabbanî vaattir. "Kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur." Zikirle ruhu kaplayan bulutlar dağılır, kederler uzaklaşır ve göğün kapıları rahmet ve ilimle açılır.
3. Sabr-ı Cemil Zırhı
Bu, en büyük musibetlerden koruyan sarsılmaz bir kaledir. İçinde şikâyet ve sızlanma olmayan, tam bir teslimiyet ve zafere olan kesin bir inançla kuşanılmış bir sabırdır. Hz. Eyyûb'a (a.s.) bak... Zindanın karanlığında, kuyunun derinliğindeki Hz. Yusuf'u (a.s.) tefekkür et; kalbindeki yakîn sönmediği için ruhundaki huzur da onu hiç terk etmedi.
Ve zindanından tüm dünyaya meydan okuyan Şeyhülislam İbn Teymiyye'nin şu sözüne kulak ver:
"Düşmanlarım bana ne yapabilir ki? Benim cennetim kalbimde, bostanım ise göğsümdedir. Hapsim halvet, öldürülmem şehadet, sürgünüm ise seyahattir." – Şeyhülislam İbn Teymiyye
Şimdi söyle Allah aşkına, hangi dünyevi saadet, hangi fani neşe, bu ebedî huzura ve bu semavi ruha denk olabilir?
Son Söz: Kökü Tutan, Gölgeyi de Kazanır
Bu derin manalar denizindeki yolculuğumuzun sonunda, hakikat sabah aydınlığı gibi belirir. Yalnızca saadetin peşinde nefes nefese koşan kimse, ağacın kendisini bırakıp da gölgesini kovalayan adama benzer. Gölgeyi bir anlığına yakalasa bile, vaktin değişmesiyle onu kaybedecektir. Fakat kim ki huzuru arar ve bulursa, o, kökleri sağlam, gölgesi geniş ve meyveleri daim olan ağacın kendisine sahip olmuş demektir.
Öyleyse sen, geçici bir saadetin talibi değil, göz alıcı bir huzurun sanatkârı ol. O huzuru ruhunun derinliklerinde rıza ve teslimiyet tuğlalarıyla inşa et. Onu zikir ve tesbih suyuyla sula. Sabr-ı Cemil zırhıyla onu koru. İşte o zaman göreceksin ki saadet, senin peşinden koştuğun bir serap değil; bilakis, senin o içsel cennetinin tabii bir meyvesi, ruhundaki huzur güneşinden yansıyan bir nur olarak, sana kendiliğinden gelecektir.
Şu hikmet, sözümüzün özü ve hâlimizin pusulası olsun:
Saadet, seni sevindirecek bir şey bulmaktır. Huzur ise artık hiçbir şeyin seni üzemeyeceği bir mertebeye ulaşmaktır.
Hikmet Pınarından Süzülenler
- Gönül, bir ayna misalidir; neye çevirirsen onu yansıtır. Onu fani parıltılara değil, Bâki olanın nuruna tut ki, iki cihan saadetini göstersin.
- Kanaat, paslanmaz bir zırhtır; onu giyen, hırs oklarından ve haset kılıcından emin olur.
- Gayret, en halis duadır. Kulun fiiliyle Rabbine yakarışıdır. Sen tohumu toprağa ek, gerisini toprağın sahibine bırak.
- Dert, seni perdelerin ardındaki hakikate ulaştıran bir davetçidir. Ondan şikayet etmek, kapına gelen en kıymetli misafiri kovmaktır.
- İnsan, niyetiyle tartar ve ameliyle tartan bir terazidir. Niyetin ne kadar halis ise değerin o kadar artar.
Türk Gençlerine Pratik Tavsiyeler
- Kendini Oku: Başkalarının hayat vitrinlerine (sosyal medya) bakıp kendi iç dünyanı hor görme. Senin yolculuğun sana özeldir ve kıyas kabul etmez. Her gün kendine vakit ayır; bir kitapla, bir tefekkürle, bir duayla kalbini dinle.
- Bir Mürşit Bul: Sana sadece ne yapacağını değil, nasıl düşüneceğini öğreten, aklına olduğu kadar kalbine de hitap eden bir rehber, bir usta ara. Bu; ilmine güvendiğin bir hoca, sanatına hayran olduğun bir usta veya hayat tecrübesine saygı duyduğun bilge bir büyük olabilir.
- Şükür Defteri Tut: Her gece yatmadan önce, o gün sana bahşedilen üç nimeti yaz. Bu, sıcak bir çorba, bir dost tebessümü veya sağlıklı bir nefes olabilir. Zamanla, keder bulutlarının nasıl dağıldığını ve kalbinin nasıl bir minnet bahçesine döndüğünü göreceksin.
- Hizmet Et: Kendini unutmanın en güzel yolu, başkalarına hizmet etmektir. Bir yaşlının duasını al, bir çocuğun yüzünü güldür, bir fidan dikerek yeryüzüne bir hediye bırak. Göreceksin ki, en büyük huzur, karşılıksız vermenin içindedir.
- Sükûneti Öğren: Gürültülü dünyada sükûneti ara. Yalnız kalmaktan korkma, yalnızlıkta derinleş. Telefonunu bir kenara bırakıp bir seher vaktini veya bir gün batımını seyret. Kalbinin ritminin, kâinatın ritmiyle nasıl birleştiğini hisset.
Huzur Kalesi
HUZUR KALESİ
Hayat bir tefekkür, iki yoldan biridir,
Biri anlık saadet, biri huzur ilidir.
Saadet bir şimşektir, parlar ve hemen söner,
Huzur kutup yıldızı, yolundan asla dönmez.
Saadet bir misafir, kapıyı çalar, gider,
Huzur evin sahibi, ebediyen bekler.
Saadet dışa bağlı, bir tebessüme bakar,
Huzur içten fışkırır, ruhtan ruha yol açar.
Saadet cam bir saray, ilk dertte kırılıverir,
Huzur elmastan kale, dertle bilenir, erir.
Saadet bolluk dostu, darlıkta yüz çevirir,
Huzur zorluk yoldaşı, gücü kendine devirir.
Saadet bir zaferdir, bir anlık coşku verir,
Huzur o zafer gücü, kalpte saklanan sırdır.
Saadet bir lezzettir, damakta iz bırakır,
Huzur o lezzeti de var eden bir pınardır.
Saadet hisse dayalı, bir nağmeyle canlanır,
Huzur varoluş hali, her zerrede saklıdır.
Saadet bir kıvılcım, yakıtı dışarıdandır,
Huzur sönmeyen bir kor, mayası imanındandır.
İşte bu sırdır yoldaş, hakikatin özüdür,
Gölgeyi kovalayan, ağacı unutan kişidir.
Ağacın kökünü tut, gölge peşinden gelir,
Huzuru kalpte kuran, saadeti de devşirir.
Ey genç, sen bu kaleyi ruhunda inşa ettir,
Geçici parıltılar, aldatan birer perdedir.
Temeli Rıza olsun, her gelene "eyvallah" de,
Takdire teslim olan, kederden azat edilir.
Harmanı Zikir olsun, dilin ve kalbin ansın,
"Kalpler zikirle coşar," bu ilahi bir fermandır.
Zırhı Sabr-ı Cemil'dir, şikâyetsiz bir duruştur,
Eyyûb'un imtihanı, bu sabırla son bulmuştur.
Yusuf'u o zindanda koruyan bu teslimiyettir,
Kalpteki o yakîn nur, en büyük hakimiyettir.
İbn Teymiyye'nin sırrı, bu sözde yankılanır:
"Hapsim halvetim oldu, cennetim kalbimdedir."
Düşmanın ne yapabilir, sürgünün seyahattir,
Ölümün şehadettir, bu ne büyük bir devlettir.
Öyleyse sanatkar ol, huzuru nakşet derine,
Saadet bir meyvedir, onun dalları üzerinde.
Sevinç bulmak değildir, asıl büyük olan kâr,
Hiçbir şeyin üzemediği bir mertebeye varmaktır.
Telif Hakkı © 2025, Dr. Aladdin Ali'in orijinal metninden ilhamla, Dr. Aladdin Ali tarafından yapılan bu edebi tercüme ve yeniden yorumlamanın tüm hakları mahfuzdur. İçeriğin, kısmen veya tamamen, yazarın yazılı izni olmaksızın kullanılması, kopyalanması veya yeniden yayımlanması, bu edebi ve ilmî çalışmaya gösterilen emeğin ve fikrî mülkeyetin korunması amacıyla yasaktır.
