1. CEVHER VE DİYÂR: KENDİ KIYMETİNİ BİLME SANATI
Bu makalenin kaynağı, Dr. Aladdin Ali'nin “Yürekten Esintiler” adlı kitabıdır.
"İnsan, kâinatın özü, ilahi bir nefesin tecellisidir; içinde, keşfedilmeyi bekleyen nice hazineler barındıran bir “cevher”dir. Lakin her cevher, kıymetini ortaya çıkaracak bir sarrafa, parlaklığını gösterecek bir ışığa muhtaçtır. İşte insanın hayat yolculuğu, bu özündeki cevheri keşfetme ve o cevheri parlatacak manevi bir “diyâr” bulma serüveninden ibarettir. Bu, kör pazarlarda heba olmaktan kurtulup kıymet bilir ellere ulaşma, dar kümeslerde kanat çırpmaktan vazgeçip ait olduğu göklere yükselme mücadelesidir. Bu yolculuk, kör bir tesadüfün değil; tefekkürle aydınlanan bir kalbin, hüsnüzanla beslenen bir ruhun ve yılmak bilmeyen bir gayretin eseridir. Zira insan, ancak kendi değerini idrak ettiği, potansiyelini yeşertecek doğru bir manevi iklimde kök saldığı ve Rabbine olan teslimiyetini fiili bir gayretle taçlandırdığı vakit, varoluşunun gayesine erebilir. Bu makale, o kutlu yolculuğun haritasını çizme, o manevi diyârın kapılarını aralama gayesiyle kaleme alınmıştır."
Köklerden Göklere Bir Medeniyet Tasavvuru
Bizim medeniyetimiz, insanın içindeki “cevher”i en ulvi değer kabul eden ve o cevherin işlenip insanlığa hizmet etmesi için gerekli “diyâr”ı inşa etmeyi gaye edinen bir medeniyettir. Bu tasavvurun en muhteşem örneklerinden biri, hiç şüphesiz Mimar Sinan’dır. Kayseri’nin Ağırnas köyünde dünyaya gelen o genç dimağ, içindeki ilahi geometri ve estetik cevherini, Osmanlı’nın payitahtı olan İstanbul’da, yani onu anlayan ve ona imkân tanıyan bir “diyâr”da bulmuştur. Eğer o cevher, o diyâr ile buluşmasaydı, belki de Selimiye’nin o semavi kubbesi semaya yükselmeyecek, Süleymaniye’nin o haşmetli silüeti İstanbul’u selamlamayacaktı. Sinan’ın gayreti, sadece taşları yontmak değil, aynı zamanda içindeki cevheri, ait olduğu medeniyetin ruhuyla birleştirmekti. O, hüsnüzanla Rabbine sığınmış, tefekkürle kâinatın nizamını okumuş ve gayretle o nizamı taşa nakşetmiştir.
Bir başka ulu çınarımız Yunus Emre’nin yolculuğu ise, diyâr arayışının mekânsal değil, tamamen manevi bir arayış olduğunun en latif misalidir. O, zahiri ilmin dar kalıplarından sıyrılarak, kalbindeki aşk cevherini işleyecek bir mürşit, bir manevi iklim aramıştır. Tapduk Emre’nin dergâhı, onun için bir yapıdan öte, kalbinin ait olduğu, yeşerip boy verdiği bir “diyâr” olmuştur. O dergâhta odun taşırken gösterdiği sabır ve teslimiyet, en büyük “gayret” idi. O gayret, onun nefsini terbiye etmiş, kalbini arındırmış ve dilinden, asırlardır gönülleri sulayan o hikmet pınarını akıtmıştır. Yunus, bize bir insanın en verimli diyârının, Rabbi’ne tam bir teslimiyetle bağlandığı, hüsnüzanla O’nun her tecellisine razı olduğu bir “kalp” olduğunu öğretmiştir.
Bu iki örnek dahi göstermektedir ki, insanın kemalatı, içindeki potansiyel ile o potansiyeli anlayıp yeşerten çevre arasındaki ahenkli buluşmaya bağlıdır. Bu buluşma, ancak tefekkürle kendi özünü tanımak, hüsnüzanla kaderin önüne sereceği imkânlara inanmak ve gayretle o imkânlara doğru yürümekle mümkündür.
Hikmet Pınarından Süzülenler
- Tefekkür: Kalbin pusulası, tefekkürün sessizliğinde doğru yönü gösterir.
- Hüsnüzan: Hüsnüzan, kaderin en karanlık bulutları ardındaki ilahi rahmet güneşini görebilmektir.
- Gayret: Gayret, toprağa düşen bir tohumun, göğe uzanma duasıdır.
- Kalp: Kırık bir kalp, hikmetin sızabileceği en mübarek kapıdır.
Türk Gençlerine Pratik Tavsiyeler
- “Diyâr’ını İnşa Et”: Seni yeşertecek bir çevre bulamıyorsan, o çevreyi kendin inşa et. Dijital ve fiziki ortamını, seni hayra, ilme ve tefekküre yöneltecek insanlarla, kitaplarla, sohbetlerle donat. Sosyal medya akışını, faydasız içeriklerin çöplüğü olmaktan çıkarıp, bir “ilim ve hikmet meclisine” dönüştür. Unutma, iradenle seçtiğin her dost, her kitap, her takip ettiğin sayfa, diyârının bir tuğlasıdır.
- “Cevherini Keşif Günlüğü”: Her gün sadece on beş dakikanı kendine ayır. Bir deftere, “Bugün hangi işi yaparken zamanın nasıl geçtiğini anlamadım?”, “Hangi konuda bir başkasına yardım ederken kendimi en faydalı ve ‘işe yarar’ hissettim?”, “Hangi mesele üzerine düşünürken kalbimde bir coşku hissettim?” gibi soruların cevabını yaz. Bu günlük, senin kişisel arkeoloji alanındır; potansiyelinin, yani cevherinin izini sürmeni sağlayacaktır.
- “Gayret Sadakası”: Her gün, sırf Allah rızası için, karşılığında alkış, teşekkür veya maddi bir beklentin olmayan bir “gayret” ortaya koy. Bu, ailene bir konuda yardım etmek, bir arkadaşına anlamadığı bir dersi anlatmak, kimse görmeden bir çöpü yerden almak veya bir sokak hayvanının suyunu tazelemek olabilir. Bu küçük ve beklentisiz gayretler, kalbini parlatır, niyetini saflaştırır ve seni daha büyük gayretlere hazırlar.
- Karınca Adımı Prensibini Uygula: Başarmak istediğin büyük bir hedefi (bir dili öğrenmek, bir sanatta ustalaşmak gibi) en küçük, en yapılabilir günlük adıma böl. Örneğin, “Her gün sadece üç yeni kelime öğreneceğim” de ve ne olursa olsun o adımı at. Karıncanın sabırlı gayretiyle dağların yer değiştirdiğini unutma.
- Dijital Oruç Vakti Belirle: Günde en az 30 dakika, özellikle uyumadan önce, tüm ekranlardan (telefon, bilgisayar, televizyon) uzaklaş. O süreyi sadece kendinle, düşüncelerinle veya dua ve zikirle geçir. Kalbinin aynasını günün dijital tozundan arındırmak, onu manevi tecellilere hazır hale getirir.
Şiirle çarpan bir gönül
CEVHER VE DİYÂR
Bir cevher-i nâdide / düşse körler pazârına,
Kıymeti bilinir mi / bakan olmaz zârına.
Göklerin sultanı kartal / girse tavuk diyârına,
Kanadı kırık kalır / hasret kalır karına.
Bir bülbül şakısa da / kargaların korusunda,
O ilahi nağmeden / kimin haberi vardır acaba?
Vefalı bir yüreğin / vefasız olsa yârı,
Tükenir sabrı, gücü / artar âh ile zârı.
Geçmişin hatırası / esir etmesin tekrar,
Zehirli bir anıyla / olma kedere duçâr.
Zira bu fani ömür / sana emanet bir kâr,
Geçirme anlarını / eyleyerek hep zarâr.
Değerin özündedir / mekân eyler âşikâr,
Seni boğan bir hava / değildir sana diyâr.
Kabiliyet yeşermez / çorak toprakta zinhar,
Her fidan kendi suyu, / kendi toprağını arar.
Zaman bir hırçın nehir / durmaz, önüne katar,
En kıymetli sermayen / onu etme târümâr.
Yoldaşını iyi seç / olmasın sonu efkâr,
Ruhunu beslemeyen / dostluk ne işe yarar?
Hayat kısadır elbet / kin tutmaya, ey ağyâr,
Bir tebessüm, bir nezaket / en büyük saltanattır pür-vakâr.
Yolundan dönme lakin / kırma kalbi naçar,
Asıl güç, yıkmak değil / yapmaktır bahtiyar.
Ey genç, o cevher sensin / bul kıymet bilir pazar!
O kartal sensin, yürü / gökler sana intizâr.
Kanadın varsa eğer / dar kümesten eyle firâr,
Seni anlamayanı / kendine eyleme yâr.
Dünün derdiyle yanma / anı yaşa, olma bîzâr,
Yarının ufkunda bil / nice ümitler var.
Her anın bir hediye / etme bu lütfu inkâr,
Boşa geçen bir lahza / en büyük günahkâr.
Yolunda ilerlerken / nezaketi et şiar,
Yıktığın her gönülde / bir ah gizlidir, unutma ey yâr!
Gayret senden, yürü ki / Tevfik etsin Perverdigâr,
Öz yurdunda, öz değerinle / al sen o son karâr.
Kendi göğünde süzül / ol kendinle hükümdar.
Telif Hakkı © 2025, Dr. Aladdin Ali'in orijinal metninden ilhamla, Dr. Aladdin Ali tarafından yapılan bu edebi tercüme ve yeniden yorumlamanın tüm hakları mahfuzdur. İçeriğin, kısmen veya tamamen, yazarın yazılı izni olmaksızın kullanılması, kopyalanması veya yeniden yayımlanması, bu edebi ve ilmî çalışmaya gösterilen emeğin ve fikrî mülkeyetin korunması amacıyla yasaktır.
