27. Bir Duygu Fırtınası
"Korku, hançerin keskinliğinden değil, onu tutan ele duyulan güvensizlikten doğar. Eğer o elin, sizi sizden daha çok düşünen, size asla zulmetmeyecek olan bir "sevenin" eli olduğunu kalben bilirseniz, en keskin bıçak bile bir gül dalına dönüşür. İşte o an, fırtına anlamını yitirir, çünkü dalgaları kabartan güç ile kalbinizi yatıştıran kudretin aynı olduğunu idrak edersiniz.
Hayatın manası, fırtınasız bir deniz aramak değil, en amansız dalgalar ortasında dahi sarsılmayacak bir kalp limanı inşa etmektir. O limanın harcı, güvendir; temeli ise teslimiyettir. Anlam, olayların kendisinde değil, olayların ardındaki mutlak iradeyle kurulan o sarsılmaz gönül bağındadır. Yolculuk dışarıda değil, içeridedir; korkudan güvene, isyandan teslimiyete... İşte insanın kemalatı ve hayatın sırrı, bu içsel seyahatte saklıdır."
Hikaye
Onları birbirine bağlayan, gözle görülmez ama çelikten daha sağlam bir gönül bağıydı. Biri olmadan diğerinin huzur bulamadığı, ruhları birbirinde demlenen bir çifttiler. Ne var ki mizaçları, gece ile gündüz kadar başkaydı. Adam, hayatın en amansız dalgalarının ortasında bile ruhunu bir liman sükûnetinde tutabilen, metanet ehli bir adamdı. Kadın ise en hafif bir esintide dahi yüreği alevleniveren, sevinci de kederi de coşkun bir nehir gibi yaşayan, ateşli bir ruha sahipti.
Sanki denizin göğsüne takılmış beyaz bir gerdanlık gibi süzülen vapurda başladıkları yolculuk, tatlı bir rüyayı andırıyordu. Günler, mavinin binbir tonuna boyanmış engin bir tuvalin üzerinde, güneşin ve tebessümlerin yoldaşlığında akıp gidiyordu. Lakin kaderin defterinde başka bir hüküm yazılıydı. Beklenmedik bir anda, tabiatın bütün haşmetiyle bir fırtına koptu. Gökyüzü kurşunî bir hiddete büründü, rüzgâr uğultulu bir ağıt tutturdu ve azgın dalgalar, beşiğindeki bir oyuncağı hırpalar gibi gemiyi dövmeye başladı. Dehşet, zehirli bir sarmaşık gibi yolcuların kalbine dolanıyordu. Geminin tecrübeli kaptanının yüzündeki endişe bile, kurtuluşun ancak semadan gelecek bir mucizeye, bir duanın kabulüne bağlı olduğunu fısıldıyordu.
Korku, kadının ruhunu bir girdap gibi içine çekiyordu. O güne dek zarafetle kullandığı dili, şimdi kocasının üzerine yağan bir sitem ve feryat sağanağına dönmüştü. Yaklaşan kıyametin dehşeti içinde bir teselli, bir çare bulmak umuduyla kocasına koştu. Fakat onu, etrafındaki cehennemi yok sayan, gizemli bir sükûnet hâlesi içinde, neredeyse hareketsiz bulduğunda şaşkınlığı öfkeye döndü.
Hayal kırıklığıyla dolup taşarak, "Görmüyor musun?" diye haykırdı. "Birazdan suların dibini boylayacağız! Yok oluşumuz umurunda değil mi senin?"
Adam, bakışlarını okyanusun öfkesinden ayırıp karısına çevirdi. Gözlerinde, su verilmiş çeliğinkine benzer bir parıltı vardı. Yavaş ve ölçülü bir hareketle ceketinin iç cebine uzandı ve loş ışıkta soğuk pırıltılar saçan bir hançer çıkardı. Bir an bile tereddüt etmeden, keskin ucunu kadının kalbinin üzerine dayadı.
Sesinde ne şefkat ne de öfke barındıran, sadece çeliğin tavını yansıtan bir sesle sordu: "Korkuyor musun?"
Kadın, göğsüne değen soğuk metale, sonra da kocasının gözlerinin içine baktı. O an, dışarıdaki fırtına bir anlığına dindi sanki. Sesinde en ufak bir titremeden eser yoktu. "Hayır," dedi usulca.
Adamın merakı, takındığı sert tavrın üzerine çıktı. "Neden?" diye sordu. "Neden korkmuyorsun?"
Kadının sesi, korkunun gölgesinde yeşeren sarsılmaz bir güvenle cevap verdi: "Çünkü o hançer, beni benden çok sevenin, bana asla kıyamayacağını bildiğim birinin elinde."
Bu söz üzerine, adamın yüzüne, fırtınanın ardındaki güneşi müjdeler gibi, ılık bir tebessüm yayıldı. Hançeri yavaşça indirdi. Sesi, eski şefkatli tınısına yeniden kavuşmuştu.
"İşte benim de korkmayışım bundandır, hanım," diye fısıldadı. "Bu azgın dalgalar, bu amansız fırtına... Onlar da beni benden çok sevenin, bana benden daha merhametli olanın elinde değil mi? Her hadisenin O'nun izniyle tecelli ettiğine inanan bir kalp için, fırtına ile meltem arasında ne fark vardır? İkisi de aynı elden çıkmıyor mu? Eğer evrenin sahibi ve her şey onun elindeyse, neden korkalım ki."
Daha sonra sesi onun dertli ruhuna teselli edici bir merhem gibi okudu: "Resûlullah buyurdu ki: "Yüce Allah şöyle buyuruyor: 'Ben kulumun benden beklediği gibiyim ve beni andığı zaman onunla beraberim. O, beni batın olarak zikrederse, ben de onu batın olarak zikrederim, eğer o beni bir mecliste zikrederse, ben de onu daha hayırlı bir mecliste (melekler meclisinde) anarım."
O anda, kaos ve korkunun ortasında aşkları yeni bir ifade buldu. Bu korkunun yokluğundan değil, Allah'a ve birbirlerine duydukları sarsılmaz güvenden kaynaklanıyordu. Fırtına şiddetle devam ediyordu ama kalplerinde farklı türde bir fırtına dinmişti, yerini derin bir inanç ve kalıcı bir sevgi almıştı.
O an, kâinatı sarsan o mahşerî hengâmenin ortasında, kadının ruhundaki fırtına dindi. Kocasının sadece bir eş değil, aynı zamanda ruhuna ayna tutan bir rehber olduğunu bir kez daha anladı. Dışarıdaki fırtına olanca şiddetiyle devam ediyordu, ama onların kalplerinde, yerini derin bir teslimiyet ve sarsılmaz bir sevgiyle yoğrulmuş bir sükûnete bırakmıştı. Çünkü artık biliyorlardı ki; sevdiğinin elindeki hançerden korkmayan bir gönül, sevenin kudretindeki fırtınadan da korkmazdı.
Hikâyeden Süzülen Bilgece Söz
- Dışarıdaki fırtınanın şiddeti, içimizdeki limanın ne kadar korunaklı olduğunu ölçen bir imtihandır.
- En keskin hançer bile, güvendiğin bir ele geçtiğinde kudretini yitirir. Hayatın en korkutucu hadiseleri de öyledir; kime teslim ettiğini bildiğinde anlamı değişir.
- Sükûnet, fırtınanın yokluğu değil, fırtınanın ortasında O'nun varlığını hissetmektir.
- İnsan, kontrol edemediği şeylerden korktuğu kadar değil, güvendiği mercinin gücünü unuttuğu kadar acı çeker.
- Hakiki sevgi, sadece iyi günde neşe olmak değil, en zor anda, kalbe dayanmış bir hançerin bile emniyetini hissettirebilmektir.
- Hayatın sunduğu her hadise, ya bir imtihandır ya bir ikram. Hangisi olduğunu belirleyen, hadisenin kendisi değil, ona bakan gözün ferasetidir.
- En büyük yolculuk, korkunun pençesinden teslimiyetin huzuruna yapılan içsel seyahattir.
- Teslimiyet, pasif bir bekleyiş değil; fırtınanın da, meltemin de aynı Kudret'in eseri olduğunu bilmenin getirdiği aktif bir huzurdur.
- Cevaplar, çoğu zaman sorunun içinde gizlidir. Kadının korkusunun cevabı, kocasının elindeki hançerde saklıydı.
- Kalp, ancak güvendiği yerde sükûn bulur. Varlığın sahibine güvenen bir kalp için ise bütün kâinat bir emniyet yurduna dönüşür.
Türk Gençlerine Yönelik Pratik Öneri
- Sükûnet Anları Yaratın: Günlük hayatın kaosunda kendinize 10-15 dakikalık "fırtınasız" zamanlar ayırın. Bu anlarda teknolojiyle değil, sadece kendi düşüncelerinizle veya bir fincan çayla baş başa kalın. Bu, içsel limanınızı güçlendirir.
- Bakış Açınızı Yönetin: Karşılaştığınız bir zorluğu (sınav stresi, gelecek kaygısı vb.) kâğıda dökün. Yanına da bu zorluğun size ne öğretebileceğini veya sizi nasıl daha dayanıklı kılacağını yazın. Problemi bir "eğitmene" dönüştürün.
- Güven Kasınızı Geliştirin: Kontrol edemediğiniz şeyler için endişelenmek yerine, enerjinizi kontrol edebileceğiniz adımlara yöneltin. Sürece ve kendi potansiyelinize güvenmeyi, küçük adımlarla da olsa öğrenin.
- Duygularınızın Gözlemcisi Olun: Hikayedeki kadın gibi öfke veya panik hissettiğinizde, "Şu an neden böyle hissediyorum?" diye kendinize sorun. Duygunuzun esiri olmak yerine, onun mesajını anlamaya çalışan bir gözlemci olun.
- "Hançer Testi"ni Uygulayın: Sizi korkutan bir durumu düşünün. Sonra bu durumun, sizi sizden daha çok düşünen ve mutlak iyi olan bir gücün elinde olduğunu hayal edin. Bu düşünce deneyi, korkularınızın ne kadarının güvensizlikten kaynaklandığını gösterir.
- Anlamlı İlişkiler Kurun: Çevrenizde, fırtınaya yakalandığınızda sükûnetini arayacağınız, size "güvenilir el" hissini yaşatan insanlar biriktirin. Aynı zamanda siz de başkaları için o güvenilir liman olmaya çalışın.
- Teslimiyeti Yanlış Anlamayın: Teslim olmak, mücadeleyi bırakmak değildir. Elinizden gelenin en iyisini yaptıktan sonra, sonucu ve kontrol edemediğiniz değişkenleri evrenin akışına bırakma olgunluğudur.
- Hikmet Arayışında Olun: Yaşadığınız olayların sadece görünen yüzüne takılmayın. "Bu olayın bana anlatmak istediği daha derin ne olabilir?" sorusunu sormak, sizi yüzeysellikten kurtarır ve olgunlaştırır.
- Sözlerin Gücünü Keşfedin: Tıpkı kıssadaki gibi, doğru zamanda söylenen bilgece bir söz veya yapılan sembolik bir hareket, en büyük krizleri bile çözebilir. İletişimde akıl ve kalp dengesini gözetin.
- Kendi Kıssanızı Okuyun: Yaşadığınız her zorluğun, aslında sizin kişisel gelişim hikayenizin bir parçası olduğunu unutmayın. Yıllar sonra bu günlere baktığınızda, bu fırtınanın sizi nasıl daha bilge bir kaptan yaptığını göreceksiniz.
Şiirle çarpan bir gönül
Fırtınada Açan GÜVEN
Bir vapur süzülür engin bir umman,
İçinde bir çift var, can ile canan.
Huzurla geçmekte neşeli zaman,
Kadere güvenmiş, kalpte yok güman.
Aniden gök gürler, kopar bir tufan,
Dalgalar vuruyor gemiye her an.
O tatlı yolculuk olmuştur yalan,
Denizin renginde bir büyük isyan.
Kadının kalbinde bir acı figan,
"Görmez misin?" der, "Hâlimiz yaman!"
"Sen ise suskunsun," diye ağlayan,
Bir öfke seline döndü o zaman.
Kocası sakindir, sanki kahraman,
Çıkardı belinden hançeri o an.
Dayadı kalbine, gözleri yanan,
Dedi: "Korkar mısın, ey servi-revan?"
Kadın dedi: "Korkmam, sensin el tutan,
"Sevdiğim elinden gelmez hiç ziyan."
"Benim için sensin emniyet olan,"
"Gönlüm sana karşı güvenle coşan."
Gülümsedi adam, sırrı anlatan:
"Bu fırtına da O'ndan, ey gonca-dehan!"
"Sevenin elinde dert olur derman,"
"Güven O'na, çünkü O'dur Yaradan."
Demek ki her hadise bir imtihan,
Hakiki güvencedir sarsılmaz iman.
Perdenin ardında bir Hüküm Yazan,
Gören gözler için aydınlanır her an.
Teslim olan kalpte korku olur viran,
En büyük fırtına, içteki isyan.
Huzuru bulmaktır asıl olan,
Hayatın sırrına böylece inan.
Ey gönlü dalgalanan, ey genç aslan!
Umutsuz olma sakın, geçse de zaman.
Her gecenin ardında gizlidir bir tan,
İçindeki o sonsuz kudrete inan.
Senin de hançerin, ilminle vicdan,
Senin de güvencen, Yüce Yaradan.
Gayretinle dertlere sen ol derman,
Yarınları kuran ol sen her zaman!
Fırtınadaki Sır
Gönlü birmiş bir güzel can, sevgisiyle mutlu olan,
Bir çiftti ki her bir zaman, biri ateş, biri umman.
Beyaz vapur, sonsuz umman, ne bir keder ne de güman,
Günler tatlı, geçti zaman, her şey hoştur işte o an.
Birdenbire koptu tufan, göğü sardı gamlı duman,
Dalga vurdu, vermez aman, korku saldı cana yaman.
Kadın koştu, kalbi yanan, sığındığı eşi olan,
Dedi: “Sende yoktur inan, ne bir tasa ne heyecan!”
Adam baktı, geçti bir an, çekti parlak hançer-i bürrân,
Dayadı tam kalbe o an, dedi: “Korktun mu ey canan?”
“Hayır” dedi, “yoktur güman, çünkü onu elde tutan,
Beni benden iyi anlayan, can yoldaşım, eşim olan.”
Güldü adam, sırrı sunan, bir tebessüm, nura yanan,
“Fırtına da” dedi, “inan, o kudretin elinde olan.”
“Madem O’dur kalbe sultan, O’ndan gelir her bir ferman,
Ne fark eder kahrı yaman, yahut lütfu bize olan?”
Ey bu sırrı kalple duyan, ey taptaze, yiğit civan!
Hayat yolu her bir zaman, bazen düzlük, bazen yaman.
Zorluklarda olma yanan, içindeki güce dayanan,
Sen ol kendi kendine liman, ümidi kesmekten sakınan.
Kalbin Hakk’a olsun inan, teslimiyet sırrın olan,
Gayret senden, lütuf O’ndan, olgun insan ol her zaman!
Erişim Bağlantıları
Hikayenin sesli, görüntülü ve yazılı versiyonlarına aşağıdaki platformlardan ulaşabilirsiniz:
Telif Hakkı © 2025, Dr. Aladdin Ali'in orijinal metninden ilhamla, Dr. Aladdin Ali tarafından yapılan bu edebi tercüme ve yeniden yorumlamanın tüm hakları mahfuzdur. İçeriğin, kısmen veya tamamen, yazarın yazılı izni olmaksızın kullanılması, kopyalanması veya yeniden yayımlanması, bu edebi ve ilmî çalışmaya gösterilen emeğin ve fikrî mülkeyetin korunması amacıyla yasaktır.
