21. Rüzgar Estiğinde Uyuyabilmek
Bu hikayenin kaynağı Dr. Aladdin Ali'nin "İlham Verici Hikayeler ve Büyük Anlamlar" adlı kitabıdır.
"Hepimiz hayat fırtınalarına tutunmaya çalışan denizciler gibiyiz. Rüzgarlar eser, dalgalar yükselir ve gemimiz sarsılır... Fırtınayı kontrol edemesek bile, kendimizi fırtınaya hazırlayabilir ve onun içinde bile büyüme fırsatı bulabiliriz... Fırtınalar (krizler) hayatımızdaki eksiklikleri ve zayıflıkları ortaya çıkarır. Bu da bize kendimizi geliştirme fırsatı verir."
Hikaye
Rivayet ederler ki, vaktin birinde, Konya Ovası’nın ortasında, rüzgârların gazabından nasibini almış geniş toprakların sahibi Haşmet Bey adında, zenginliği kadar huzursuzluğuyla da bilinen bir adam yaşardı. Malı mülkü hesapsızdı; ambarları buğdayla, kesesi altınla doluydu. Lakin gönül hanesi o kadar boş, yüreği o kadar kuraktı ki, en ufak bir rüzgâr esintisi bile onu günlerce sürecek bir endişe sarmalına sokardı. En büyük korkusu, her an bir fırtınanın kopup bütün varlığını bir gecede silip süpürmesiydi.
Bu korkuyla, çiftliğine sağlam, işbilir ırgatlar arar dururdu. Lakin namı her yana yayılmış o meşhur bozkır fırtınaları, en cesur adamları bile kapısından döndürmeye yeterdi. Gelenler, rüzgârın uğultusunu duyunca ertesi gün vedalaşmadan gider, Haşmet Bey’i büyüyen çaresizliği ve dinmeyen kaygısıyla baş başa bırakırlardı. Gönlünde biriktirdiği servet, ona bir avuç sükûnet satın alamıyordu.
Yine böyle umudunun tükendiği bir günün akşamında, kapısında beliren silüetle duraksadı. Karşısındaki adam, ne pehlivan yapılı ne de genç ve dinçti. Yaşını almış, bedeni yorgun, lakin yüzünde zamanın değil, hikmetin çizgilerini taşıyan bir garipti. Gözlerinde, dünyanın telaşını geride bırakmış bir dinginlik vardı. Haşmet Bey, her zamanki güvensizliğiyle, "İşten anlar mısın? Gücün yeter mi bu toprağın kahrını çekmeye?" diye sordu. Adam, gözlerini topraktan ayırmadan, sükûnetin diliyle mırıldandı: "Ben, rüzgâr estiğinde uyurum beyim."
Bu cevap, Haşmet Bey’in aklının alacağı türden değildi. Bir an öfkelenip bu meczubu kovmayı düşündü. Fakat adamın o sakin duruşunda, kelimelere sığmayan bir mana sezdi. Çaresizliği merakına galip geldi ve "Peki," dedi, "görelim bakalım."
O gün, çiftliğe bir beden değil, bir ruh girmişti sanki. Derviş meşrepli adam, az konuşur, çok işlerdi. Güneşin ilk ışıklarıyla kalkar, toprağı bir sevgiliyi okşarcasına sabırla sürer, hayvanlarla sanki dillerinden anlarmış gibi ilgilenir, eskiyen çitleri bir nakkaş titizliğiyle onarırdı. Her işi, bir ibadet vecdiyle, telaşsız ama kusursuzdu. Haşmet Bey, onu uzaktan izler, bu sessiz gayretin ardındaki sırrı çözmeye çalışırdı.
Ve bir gece, korkulan oldu. Gökyüzü, simsiyah bir mürekkep gibi ovanın üzerine çöktü. Önce uzaklardan bir uğultu duyuldu, sonra rüzgâr, bin yıllık öfkesiyle toprağa saldırdı. Pencereler zangırdıyor, çatı sanki yerinden sökülecek gibi inliyordu. Haşmet Bey, yatağından bir ok gibi fırladı. Kalbi, fırtınanın kırbacıyla dövülüyordu. Elinde fenerle, hışımla dervişin kaldığı küçük odaya daldı.
"Hey gafil adam!" diye kükredi. "Kıyamet kopuyor, sen hâlâ uyuyor musun? Kalk, ne varsa kurtaralım!"
Adam, yatağında sakince diğer yanına döndü. Göz kapaklarında ne bir korku ne de bir telaş vardı. Mahcup bir tebessümle, "Telaşa ne hacet beyim," diye fısıldadı. "Size dememiş miydim? Ben rüzgâr estiğinde uyurum."
Haşmet Bey’in damarlarındaki kan dondu. Öfkesi, aklının önüne geçmişti. Tam onu yakasından tutup fırtınanın ortasına fırlatacakken, içinde bir ses, belki de vicdanının o ana dek hiç duymadığı fısıltısı onu durdurdu. Hırsla dışarı fırladı, en kötüsünü görmeye kendini hazırlamıştı.
Fakat gördüğü manzara, öfkesini değil, ruhundaki kibri ve gafleti yerle bir etti. Saman yığınları, sökülmesin diye kalın urganlarla bağlanmış, üzerleri muşambalarla özenle örtülmüştü. Hayvanlar, en korunaklı ahırda huzurla geviş getiriyordu. Bütün kapılar sürgülü, gevşemiş tüm pencereler takozlarla sağlamlaştırılmıştı. Çiftlikte, fırtınanın insafına terk edilmiş tek bir çöp dahi yoktu.
Her şey, o sessiz ve bilge adamın sükûnetle işleyen elleriyle, fırtına gelmeden çok önce hazırlanmıştı.
Haşmet Bey, olduğu yere çöktü. Rüzgârın uğultusu hâlâ kulaklarındaydı ama artık o ses, kalbine korku değil, derin bir utanç ve hayranlık taşıyordu. Anlamıştı. Gerçek hazırlık, felaket kapıya dayandığında telaşla oradan oraya koşturmak değil; sükûnet anlarında, sabırla ve basiretle yaklaşan imtihana hazırlanmaktı. Huzur, fırtınanın yokluğunda değil, fırtınaya hazır bir vicdanın dinginliğindeydi.
O gece Haşmet Bey, hayatında ilk defa, rüzgârın uğultusunu bir tehdit olarak değil, sükûnetle çalışan bir vicdanın ninnisi olarak dinleyerek uykuya daldı.
Hikâyeden Süzülen Bilgece Söz
- Huzur, fırtınanın yokluğu değil, fırtınaya hazır bir vicdanın sükûnetle daldığı uykudur.
- Gerçek sığınak, fırtına koptuğunda telaşla aranan değil, güneşli günlerde sabırla ve sessizce inşa edilendir.
- Kaygının gürültüsü, yaklaşan felaketin adımlarını duymanı engeller. Sükûnetle çalışan ise, toprağın fısıltısını bile işitir.
- Gafletin gözü, sadece burnunun ucundaki çıkarı görür; basiretin nazarı ise ufkun ardında biriken bulutları seyreder.
- En büyük servet, dolu ambarlar değil, boş bir vicdandır. Biri farelerin, diğeri ise fırtınaların tehdidi altındadır.
- Fırtına, sadece çürük çatıları değil, zayıf karakterleri ve temelsiz planları da uçurup götürür.
- Telaş, hazırlıksızlığın itirafıdır. Sükûnet ise, vazifesini vaktinde yapmış olmanın iç huzurudur.
- İnsanı yoran, dağları sırtlanmak değil; ayakkabısının içindeki küçük bir çakıl taşıdır. Büyük fırtınalardan önce, küçük ihmalleri onar.
- Bilgelik, çok konuşmakta değil, ne zaman susup işe koyulacağını bilmektedir. En gürültülü ırmaklar, en sığ olanlardır.
- Hayat, seni fırtınanın ortasında sınamaz; seni, o fırtına için güneşli günlerde ne kadar hazırlandığınla sınar. İmtihan, fırtına anında değil, hazırlık vaktinde başlar.
Türk Gençlerine Yönelik Pratik Öneri
- "Ambarını Vaktinde Doldur" (Akademik ve Mesleki Hazırlık): Sınavlar, mülakatlar ve projeler hayatının fırtınalarıdır. Son gece telaşıyla değil, her gün sabırla çalıştığın birer saat, fırtına koptuğunda seni koruyan en sağlam "ambar" olacaktır. Bilgini ve becerini biriktir.
- "Alet Çantanı Hazır Tut" (Kişisel Gelişim): Sadece diplomana güvenme. Yarının dünyasında hangi rüzgârların eseceğini bilemezsin. Bugün öğrendiğin bir yabancı dil, bir yazılım programı, bir zanaat veya hitabet sanatı, o gün sığınacağın "sağlam çatı" olabilir.
- "Karakterini İnşa Et" (Ahlaki Sağlamlık): En şiddetli fırtınalar dışarıda değil, insanın içinde kopar. Dürüstlük, vefa, sorumluluk ve merhamet gibi erdemler, ruhunun sarsılmaz "temelleridir". Bu temeller sağlamsa, hiçbir fırtına seni kökünden sökemez.
- "Küçük Çatlakları Onar" (Finansal Bilinç): Küçük ve gereksiz harcamalar, bütçenin duvarındaki küçük çatlaklardır. Bugün önemsemediğin o sızıntılar, yarın ekonomik bir fırtına çıktığında bütün birikimini alıp götürebilir. Hesabını bil, israftan kaçın.
- "Limanını İyi Seç" (Sosyal Çevre): Seni sürekli telaşa, paniğe ve karamsarlığa sürükleyen insanlar, fırtınalı denizlerdeki tekinsiz limanlar gibidir. Seni sükûnete, çalışmaya ve erdeme teşvik eden dostlar biriktir. Onlar, en zor anlarda sığınacağın güvenli koylardır.
- "İçindeki Gürültüyü Dindir" (Zihinsel Sağlık): Kaygı, en tehlikeli fırtınadır; çünkü içeriden kopar. Zihnini dinlendirecek, ruhunu besleyecek "sükûnet anları" yarat. Bu bir dost sohbeti, bir yürüyüş, manevi bir arayış veya bir sanatla uğraş olabilir. Gürültüde basiret kaybolur.
- "Hava Durumunu Takip Et" (Farkındalık ve Öngörü): Dünyada, ülkende ve mesleğinde olup bitenleri takip et. Değişimin yönünü anlamaya çalış. Gaflet uykusunda olanlar, fırtınaya yataklarında yakalanır. Uyanık ve farkında olanlar ise rüzgârın yönüne göre yelkenlerini ayarlar.
- "Yıkılan Çiti Onarmaktan Korkma" (Başarısızlıklardan Ders Çıkar): Her fırtına bir hasar bırakabilir. Bir sınavdan başarısız olabilir, bir projede hata yapabilirsin. Önemli olan, yıkılanı görüp pes etmek değil, Haşmet Bey gibi hatanı anlayıp, daha sağlam bir şekilde yeniden inşa etme iradesini göstermektir.
- "Sessiz ve Derinden Çalış" (Gösterişten Kaçınma): Başarılarını ve çabalarını sürekli anlatma ihtiyacı duyma. Tıpkı o derviş gibi, işini sessizce ve en iyi şekilde yap. Vakti geldiğinde, ortaya çıkan eser ve fırtınalar karşısındaki duruşun, senin en büyük sözün olacaktır.
- "Tevekkül Etmeyi Öğren" (Ruhsal Denge): Elinden gelen tüm hazırlığı yaptıktan, bütün tedbirleri aldıktan sonra sonucu sükûnetle bekle. Kontrol edemeyeceğin şeyler için kendini helak etme. Gerçek huzur, üzerine düşeni yapmanın rahatlığıyla, gerisini daha büyük bir iradeye teslim edebilme sanatıdır.
Şiirle çarpan bir gönül
HİKÂYE-İ ÂRİF: RÜZGÂRDA UYUYAN
Kıyıda bir çiftlik / sahibi perişan,
Ekinler mahvolur / dinmez bu isyan.
İşçi arar, lakin / gelmez o aranan,
Fırtına korkusu / vermiyor aman.
Bir gün geldi bir zat / yorgun, zayıf o an,
Dedi ki çiftliğe / olurum bağban.
Sordu: "Usta mısın / ey garip insan?"
Dedi: "Rüzgâr esse / uyurum her zaman."
Aldı işe, 'Peki' / dedi, o peşiman,
Adam işe daldı / şafakla her tan.
Sessizce onardı / her yanı, her an,
Yaklaşan tufana / kurdu o harman.
Bir gece gök delindi / koptu bir tufan,
Rüzgâr bir canavar / sanki oldu o an.
Çiftçi fırladı, "Eyvah! / Gitti bağ bostan!"
Kalbinde bir telaş / aklında ziyan.
Koştu işçisine / öfkeyle o can,
Baktı, adam yatakta / uyuyor nihan.
"Kalk! Fırtına vurdu!" / diye etti figan,
Cevap aynı sırla / geldi o zaman:
"Ben rüzgâr esince / uyurum inan."
Sahibi çıktı dışarı / hiddeti yaman,
Gördüğü manzaraydı / bir kutlu beyan.
Samanlık örtülü / güvendedir hayvan,
Kapılar kilitli / bitmişti isyan.
İşte o an anladı / o bilge insan:
Asıl hazırlıktır / sükûnet sunan.
Asıl bilgelik, krizi / önceden duyan,
Ve vakti gelince / huzurla yatan.
RÜZGÂRDA UYUYAN
Nice yıl uğraştı / o uzun zaman,
Bir çiftçi arardı / derdine derman.
Kaçardı gelenler / fırtınadan her an,
Gönlünde bir sızı, / dilinde figân.
Bir gün huzuruna / çıktı bir insan,
Yorgun çehresinde / gizliydi irfan.
Dedi ki çiftçiye / şüpheyle bakan:
"Rüzgârlar eserken / uyurum o an."
Çaresiz işe aldı, / bitsin imtihan,
O arif sükûtla / çalıştı her an.
Tarlayı, anbarı / eyledi revan,
Sessiz bir gayretle / oldu bir bağban.
Bir gece gök delindi / koptu bir tufan,
Rüzgâr isyan etti / vermedi aman.
Dehşetle uyandı / çiftçi o zaman,
Sandı ki yıkılır / bu köhne mekân.
Koştu ki uyarsın / o garip kulu,
Baktı yatağında / uyuyor o can.
"Kalk!" diye bağırdı / kalbi heyelan,
Dedi: "Sözüm haktır / değildir yalan."
Dışarı fırladı / hiddetle yanan,
Gördüğü manzara / kesti o kanı.
Her şey yerindeydi, / yoktu bir ziyan,
Anladı kim imiş / asıl kahraman.
İşte bu kıssadan / anla ey insan,
Tedbirle yazılır / en güzel destan.
Huzur, fırtınayla / boğuştuğun an,
Değil; işin bitince / duyduğun vicdan.
Erişim Bağlantıları
Hikayenin sesli, görüntülü ve yazılı versiyonlarına aşağıdaki platformlardan ulaşabilirsiniz:
Telif Hakkı © 2025, Dr. Aladdin Ali'in orijinal metninden ilhamla, Dr. Aladdin Ali tarafından yapılan bu edebi tercüme ve yeniden yorumlamanın tüm hakları mahfuzdur. İçeriğin, kısmen veya tamamen, yazarın yazılı izni olmaksızın kullanılması, kopyalanması veya yeniden yayımlanması, bu edebi ve ilmî çalışmaya gösterilen emeğin ve fikrî mülkeyetin korunması amacıyla yasaktır.
