13. Ada ve yanan kulübe
Bu hikayenin kaynağı Dr. Aladdin Ali'nin "İlham Verici Hikayeler ve Büyük Anlamlar" adlı kitabıdır.
"İnsan, fırtınalı hayat denizinde yol alırken, bazen kendisini beklenmedik adalarda bulur. Bu adalar, zorluklarla dolu olsa da, aslında ruhun derinliklerindeki hazineleri keşfetmek için eşsiz fırsatlar sunar, İslam'a göre, insanın dünya hayatındaki tüm deneyimleri, ahiret hayatına hazırlık niteliğindedir. Zorluklar, imtihanlar ve musibetler, insanın imanını güçlendirmek ve takvasını artırmak için gönderilir."
Hikaye
Fırtına, denizle gökyüzünün kavgası gibiydi. Dalgalar, göğe yükselip öfkeyle inilirken, gemiyi bir oyuncak gibi savuruyordu. Sonra, her şey bir anda karardı. Adam kendini, suların şiddetiyle kıyıya savrulmuş halde buldu. Gökyüzü, yerle bir olmuş dünyasının tek tanığıydı. Yüzünde tuzlu izler, yüreğinde ise tarifi imkansız bir korku vardı.
"Ya Rabbi," diye fısıldadı titrek dudaklarıyla, "beni bu ıssızlığa bırakma." Uçsuz bucaksız deniz, cevapsız sorularıyla onu yalnızlığa mahkûm etmişti.
Şiddetli fırtına, insanın acizliğini gözler önüne sererken, aynı zamanda iman tohumunu da yeşertmişti. Geminin batmasıyla başlayan bu yalnızlık yolculuğu, adamın iç dünyasında derin izler bırakmıştı. Adada geçen her gün, onun Allah'a olan bağı güçleniyordu.
Günler geçti, haftalar aylara dönüştü. Adanın cömertliğiyle beslenirken, aynı zamanda da kaderine boyun eğmeye çalışıyordu. Derme çatma kulübesi, fırtınalardan korunmak için inşa ettiği bir sığınaktı. İçinde, zayıf da olsa bir umut ışığı yanıyordu. "Allah'ım," diye mırıldanıyordu, "beni unutma."
Başlangıçta, çaresizlik ve korku duyguları hakim olsa da, zamanla teslimiyet ve sabır yerleşmişti kalbine.
Bir gün, kulübesinin içindeki ateş, sevincin bir işareti gibi yükselirken, dışarı çıktı. Dönüşünde ise gözlerine inanamadı. Kulübesi yanmış, kül yığınına dönmüştü. Umutsuzluğun karanlığı, kalbini bir kez daha sarmıştı. "Neden Rabbim? Neden bu kadar acımasızsın?" diye feryat etti.
Derme çatma kulübesi, sadece fiziksel bir sığınak değil, aynı zamanda ruhunun sığındığı bir limandı. Ateş, hem bedenini ısıtan hem de ruhunu aydınlatan bir nur kaynağıydı. Kulübenin yanmasıyla birlikte, dünya malının geçiciliğini bir kez daha anlamış, kalıcı olanın sadece Allah'ın rızası olduğunu idrak etmişti.
Yangının ardından gelen umutsuzluk, aslında yeni bir başlangıcın habercisiydi. Duman, sadece bir yangının sonucu değil, aynı zamanda bir yardım çağrısıydı. Bu olay, adamın kaderine teslim olmasının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermişti. İnsan, ne kadar çabalasa da, kaderin çizdiği yoldan sapamıyordu.
O gece, açlık ve soğukla mücadele ederken, ruhu da en az bedeni kadar yorgundu. Ama şafak, her zaman olduğu gibi, karanlığı yarıp geçti. Ve o anda, ufukta beliren bir nokta, tüm umutsuzluğunu bir anda yok etti. Bir gemi, kocaman bir gemi, denizde kaybolmuş bir yıldız gibi parlıyordu.
Gemiye bindiğinde, gözlerinde yaşlar, sesinde ise şaşkınlık vardı. "Nasıl buldunuz beni?" diye sordu. Kaptan, sakin bir sesle cevapladı: "Dumanı gördük. Birinin yardıma ihtiyacı olduğunu anladık."
Gemiye bindiğinde sorduğu soru, aslında iç dünyasındaki bir çelişkiyi yansıtıyordu. Bir yandan Allah'a sığınıyor, diğer yandan ise kaderin adaletsizliğini sorgulama ihtiyacı duyuyordu. Ancak, gemi mürettebatının verdiği cevap, onun tüm şüphelerini gidermişti. Duman, sadece bir yangının sonucu değil, aynı zamanda Allah’ın bir lütfu, bir kurtuluş işaretiydi.
Adam, yaşadıklarının anlamını düşünmeye başladı. Fırtına, gemi kazası, yangın... Hepsi, kaderin acımasız oyunları gibi görünse de, aslında ilahi bir planın parçalarıydı. Yangın, onu yok etmek yerine, kurtuluşuna vesile olmuştu. Tıpkı Hz. Yusuf'un kuyuya atılması gibi, bu olaylar da onun için bir imtihan ve aynı zamanda bir yükseliş merdiveni olmuştu.
Bu ıssız adada geçirdiği süre, onu Allah'a daha da yaklaştırmıştı. Kendi nefsinin zayıflıklarını görmüş, sabrın ve tevekkülün önemini anlamıştı. Artık biliyordu ki, her zorluğun ardından mutlaka bir kolaylık vardır. Ve Allah, kullarına her zaman en hayırlısını verir.
Bu hikâye bize, umudun her zaman var olduğunu ve en karanlık anlarda bile mucizelerin olabileceğini hatırlatır. Her zorluğun ardında, bizi daha iyi bir yere götürecek bir ders ve bir çıkış yolu olduğunu gösterir. Kaderin cilvelerine karşı sabırlı olmamız ve her şeyde bir hikmet olduğunu bilmemiz gerektiğini öğütler.
Ada ve yanan kulübe hikayesi, bize umudun ve inancın gücünü anlatan unutulmaz bir metafordur. Bu hikâye bize, en zor zamanlarda bile pes etmememiz ve her zaman bir çıkış yolu olduğuna inanmamız gerektiğini öğütler.
Hikâyeden Süzülen Bilgece Söz
- Başkasına sunduğun sevgi bardağını, kendi zevkinin rengine boyama; bırak, onun kalbinin rengiyle dolsun.
- Anlamak, vermenin en zarif şeklidir. Anlamadan sunulan en cömert hediye bile, bir dayatmanın kibirli gölgesini taşır.
- Kendi ruhunun haritasını okuyamayan, bir başkasının gönül coğrafyasında yolunu bulamaz. Önce kendini tanı.
- İnsanları memnun etmeye çalışmak, rüzgarı bir torbaya hapsetmeye benzer. Bunun yerine, onların ruhunda hangi rüzgarların estiğini hissetmeye çalış.
- En gürültülü feryatlar, çoğu zaman sessizliğin surları ardında gizlenir. Gerçek dinleme, kelimelerin ötesindeki sessizliği duymaktır.
- Sevgi, bir fiil değil, bir anlayış sanatıdır. Eylemlerin, bu anlayışın meyveleri olduğu zaman kıymetlidir.
- İki insan arasındaki en uzun mesafe, iki farklı bakış açısı arasındaki anlayışsızlık köprüsüdür. O köprüyü kuran, empatidir.
- Mükemmelliği kendi tarifinle dayattığında, karşıdakinin "yeterliliğini" elinden alırsın. Bırak, herkes kendi bardağını kendi zevkine göre "mükemmel" kılsın.
- En büyük cömertlik, birine zamanını, dikkatini ve yargılamadan dinleme yeteneğini sunmaktır. Bunlar, paranın satın alamayacağı yegane hazinelerdir.
- Bir ilişki, iki ayrı adanın birbirinin varlığını kutladığı bir takımadadır; tek bir kara parçası olmak için birleştiği bir kıta değil. Farklılıklara saygı, o takımadanın direğidir.
Türk Gençlerine Yönelik Pratik Öneri
- "Dinleme Molası" Ver: Bir arkadaşınla, ailenle veya partnerinle hararetli bir tartışmaya girdiğinde, haklı çıkmaya çalışmak yerine 5 dakikalığına dur. Sadece şu soruyu sor: "Bu durumu senin gözünden tam olarak anlamam için bana nasıl anlatırdın?" Cevap verirken, savunma hazırlamak yerine sadece dinle. Anlamak, kazanmaktan daha değerlidir.
- "Empati Testi" Uygula: Birine bir iyilik yapmadan, bir hediye almadan veya bir tavsiye vermeden önce kendine sor: "Bunu kendim için mi yapıyorum, yoksa gerçekten onun ihtiyacına veya zevkine göre mi hareket ediyorum? Benim 'portakal suyum' mu, onunki mi?"
- Kendi "Kullanım Kılavuzunu" Yaz: Bir deftere veya dijital bir nota, seni neyin gerçekten mutlu ettiğini, neyin üzdüğünü, neyin heyecanlandırdığını ve neyin yorduğunu yaz. Kendi "mükemmel bardağının" ne olduğunu bilmeden, ne başkasınınkini sorabilirsin ne de kendininkini net bir şekilde ifade edebilirsin.
- Dijital Detoks Değil, "Dijital Empati" Geliştir: Sosyal medyada bir yorum yapmadan veya bir gönderiyi eleştirmeden önce, ekranın ardındaki kişinin de kendine ait bir "ada" olduğunu hatırla. Yazdıkların, onun adasına gönderdiğin bir mesajdır. Yapıcı mı, yıkıcı mı?
- "Hediye" Yerine "Hatıra" Yarat: Sevdiklerine pahalı bir eşya almak yerine, ortak bir anı yaratacak bir deneyim planla. Birlikte bir fidan dikmek, daha önce gitmediğiniz bir mahallede kaybolmak, bir sosyal sorumluluk projesine katılmak... Bunlar, "seni anlıyorum" demenin en kalıcı yoludur.
- "Farklılıkları Zenginlik" Olarak Kodla: Seni rahatsız eden veya anlamadığın bir bakış açısıyla karşılaştığında, onu hemen "yanlış" veya "kötü" olarak etiketleme. Onu, okyanusu ilginç kılan bir "mercan kayalığı" olarak gör. Anlamak zorunda değilsin ama varlığına saygı duyabilirsin.
- "Sessizlik Randevusu" Ayarla: Haftada bir ساعت, tüm teknolojik aletleri kapatıp sadece kendinle veya bir sevdiğinle sessizce otur. Konuşma zorunluluğu olmadan aynı mekânı paylaşın. Bu, kelimelerin ötesinde bir bağ kurmanıza yardımcı olur.
- Geri Bildirimi Bir "Harita" Olarak İste: "Beni eleştir" demek yerine, "Sence bu durumu daha iyi nasıl yönetebilirdim?" veya "Benim göremediğim neyi görüyorsun?" gibi sorular sor. Bu, savunmayı azaltır ve karşı tarafın bakış açısını bir tehdit değil, bir hediye olarak görmeni sağlar.
- Kariyer Yolunda "Pusulanı" Sorgula: Ailenin, toplumun veya arkadaşlarının "mükemmel" olarak tanımladığı kariyer yolunu (portakal suyu) körü körüne takip etme. Senin ruhunu neyin beslediğini (belki de çilek suyu) bulmak için stajlar yap, farklı alanlarda gönüllü ol, merak ettiğin insanlarla konuş.
- "Teşekkür"ü Detaylandır: Birisi sana bir iyilik yaptığında, sadece "teşekkür ederim" demekle yetinme. "Zaman ayırıp beni dinlediğin için teşekkür ederim, bu bana değerli hissettirdi" gibi, o eylemin sende yarattığı etkiyi belirten bir teşekkür, karşı tarafa anlaşıldığını hissettirmenin en güçlü yoludur.
Şiirle çarpan bir gönül
YANGINDAN DOĞAN ŞAFAK
Hayat bir fırtına, vurdu apansızdan,
Battı umut gemim, zifirî karanlıktan.
Issız bir kıyıya attı beni zamandan,
Bir fısıltı koptu, yorgun dudaklarımdan.
Ellerimle kurdum, bir yuva borandan,
Küçücük kulübem, yoldaş oldu candan.
Her gece yalvardım, geçip gitme plandan,
Bir avuç umuttu, istediğim Yaradan’dan.
Ey genç ruhum dinle, bu hikmetli destandan,
En karanlık gecen, gebedir bir şafaktan.
Sanma ki bitti her şey, o yakıcı isyandan,
Kurtuluşun dumanı, yükselir o yangından.
Bir anlık gafletle, her şeyim oldu talan,
Kül oldu sığınağım, kalmadı geriye kalan.
"Neden?" diye haykırdım, bu acı imtihandan,
Yok muydu bir payım, lütfundan, ihsanından?
Ey genç ruhum dinle, bu hikmetli destandan,
En karanlık gecen, gebedir bir şafaktan.
Sanma ki bitti her şey, o yakıcı isyandan,
Kurtuluşun dumanı, yükselir o yangından.
Tam bitti dediğimde, yeis denen o andan,
Bir gemi belirdi, ufukta, hiç yoktan.
Bir ses dedi ki: "Duyduk, yükselen o dumandan",
Anladım ki bu lütuf, gelmişti Yaradan'dan.
Ey genç ruhum dinle, bu hikmetli destandan,
En karanlık gecen, gebedir bir şafaktan.
Sanma ki bitti her şey, o yakıcı isyandan,
Kurtuluşun dumanı, yükselir o yangından!
Küllerimden Doğan Işık
Hayat bir fırtına, savurur seni de,
Kalakalır ruhun, ıssız bir denizde.
Kaybolur tüm yönler, sisli bir perdede,
Bir “niçin” yankılanır, en derin kederde.
Kurduğun o sığınak, bir umut kalbinde,
Ellerinle yükselir, sabrın gölgesinde.
Bir duadır her nefes, en sessiz deminde,
“Unutma beni Rabbim,” dersin kendi kendine.
Sanırsın her şey bitti, bir alevin içinde,
Son umudun kül olur, o an gözlerinin önünde.
Bir feryat yükselir, en acı isyanla dilde,
Yalnızsın artık enkazın, en soğuk gecesinde.
O yanan kulübenin, dumanı gökyüzünde,
Meğer bir davet imiş, en büyük müjdende.
Sandığın en son ziyan, bir lütuftur özünde,
Bir Sır var her kederde, bir hikmet var sende.
Bir şafak söker sonra, o zifiri gecede,
Ufukta bir gemi var, en safir renkte.
“Nasıl buldunuz?” dersin, titreyen bir sesle,
“Dumanı gördük,” derler, “bir işaret gizlide.”
Ey genç ruh, karanlığa, düşme hiç yeislerde,
Her imtihan bir yoldur, ulvi bir gayede.
Başını kaldır da bak, bir Işık var seherde,
En büyük hazineler, gizlidir viranelerde.
O yanan kulübenin, dumanı gökyüzünde,
Meğer bir davet imiş, en büyük müjdende.
Sandığın en son ziyan, bir lütuftur özünde,
Bir Sır var her kederde, bir hikmet var sende.
Sanma ki O terk eder, seni en zor deminde,
Yakan da O, kurtaran da O’dur son kertede.
Erişim Bağlantıları
Hikayenin sesli, görüntülü ve yazılı versiyonlarına aşağıdaki platformlardan ulaşabilirsiniz:
Telif Hakkı © 2025, Dr. Aladdin Ali'in orijinal metninden ilhamla, Dr. Aladdin Ali tarafından yapılan bu edebi tercüme ve yeniden yorumlamanın tüm hakları mahfuzdur. İçeriğin, kısmen veya tamamen, yazarın yazılı izni olmaksızın kullanılması, kopyalanması veya yeniden yayımlanması, bu edebi ve ilmî çalışmaya gösterilen emeğin ve fikrî mülkeyetin korunması amacıyla yasaktır.

