7. İki Zarfın Sırrı: Sorumluluk Mu, Vebal Zinciri Mi?
Bu hikayenin kaynağı Dr. Aladdin Ali'nin "İlham Verici Hikayeler ve Büyük Anlamlar" adlı kitabıdır.
"Bizler de hayatımızın farklı alanlarında yöneticilik yaparız. Bir ailede, bir iş yerinde, bir toplulukta... Ve bu yöneticilik görevi, bize büyük sorumluluklar yüklemektedir. Ancak ne yazık ki, çoğu zaman bu sorumluluktan kaçma eğiliminde oluruz. Hata yaptığımızda, başarısız olduğumuzda, suçun başkasında olduğunu düşünürüz. Bu durum, sadece bireysel hayatımızı değil, toplumlarımızı da olumsuz etkiler. Liyakatsiz kişilerin yönetime gelmesi, kurumların çökmesine, ekonomilerin zayıflamasına ve toplumların gerilemesine neden olur. Tarih boyunca, birçok medeniyet, bu tür yönetim hataları nedeniyle yok olmuştur. Unutmayalım ki, yöneticilik bir makam değil, bir hizmettir. Bir yönetici, toplumuna hizmet etmek için vardır. Bu hizmetin en iyi şekilde yapılabilmesi için de liyakatli, dürüst ve vizyon sahibi kişilerin yönetime gelmesi gerekmektedir."
Hikaye
Rivayet ederler ki, duvarları asırların yorgunluğunu taşıyan, koridorlarında nice ayak izinin ve fısıltının hatırası dolaşan kadim bir idare binasına, günün birinde genç ve hevesli bir Yönetim Müdürü tayin edilmişti. Devir teslim için geldiğinde, yerini devreden ak saçlı, yüzündeki her bir çizgide bir tecrübenin mührü saklı eski Yönetim Müdürü, makamından sessizce ayrılmadan evvel, ardılı olan genç adama ağır, balmumu mühürlü iki zarf uzattı. Sesi, kurumuş bir yaprağın hışırtısını andırıyordu:
“Evlat,” dedi. “Bu çatı altında günler bazen daralır, yollar sarpa sarar. Ne vakit ki işler içinden çıkılmaz bir hal alır, çaresizlik kapını çalarsa, bu zarflardan ilkini açasın. Lakin olur da her şeye rağmen kendini bir uçurumun kenarında bulur, her yolun tükendiğini hissedersen, işte o zaman ikinci zarfa elin varsın.”
Genç Yönetim Müdürü, bu gizemli vedayı tebessümle karşıladı. Kendi bilgisine, gücüne ve taze hevesine güveniyordu. Tozlu rafları, gıcırdayan merdivenleri, yorgun personelin bezgin bakışlarını değiştireceğine, bu köhne yapıya yeni bir ruh üfleyeceğine yürekten inanıyordu.
Ancak zaman, dağları eriten bir sel gibi, en katı inançları bile aşındırırdı. Çok geçmeden, işler sarpa sarmaya, biriken sorunlar bir çığ gibi üzerine yuvarlanmaya başladı. Attığı her adım, bir başka engele çarpıyor; iyi niyetle yaptığı her hamle, beklenmedik bir düğüme dönüşüyordu. Etrafındaki yüzlerde güvensizlik, koridorlarda ise kendi çaresizliğinin fısıltıları dolaşıyordu. O eski, kendinden emin adam gitmiş, yerine geceleri yatağında dönüp duran, alnında soğuk terler biriken endişeli bir ruh gelmişti.
İşte o en karanlık anlardan birinde, aklına ak saçlı Yönetim Müdürü'nün sözleri ve o iki zarf geldi. Titreyen ellerle çekmecesini açtı, ilk zarfı buldu ve mührünü bozdu. İçinden çıkan küçük kağıtta, tek bir cümle yazılıydı:
“Senden öncekini suçla.”
Bu cümleyi okuduğu an, omuzlarındaki o ezici yükün hafiflediğini hissetti. Bu, kibrin ve nefsin en tatlı fısıltısıydı. Vicdanının derinliklerinden gelen cılız bir ses “Yapma!” dese de, o bu sese kulaklarını tıkadı. Toplantılarda, konuşmalarda, bütün aksaklıkların, bütün başarısızlıkların eski yönetimin bir mirası olduğunu ima etmeye başladı. Bu, zehirli bir şerbet gibiydi; içtikçe geçici bir ferahlık veriyor, ama insanın ruhunu içten içe çürütüyordu. Bir süre için insanlar ona hak verdi, omuzunu sıvazladı. Lakin bu sahte rahatlama, fırtına öncesi sessizlikten başka bir şey değildi.
Çünkü temeli çürük bir binayı, eski ustayı kötüleyerek onaramazdınız. Suçlamak, bir anlık bir kaçıştı; ama hakikat, her zaman geri dönmenin bir yolunu bulurdu.
Nitekim öyle de oldu. Öncekinden daha büyük, daha sarsıcı bir kriz patlak verdiğinde, artık sığınabileceği bir gölge kalmamıştı. Ne diyeceğini, ne yapacağını bilemez halde odasında dört dönüyordu. Artık o, kendi yalanlarının enkazı altında kalmış bir adamdı. Çaresizliğin en dibinde, aklına son bir umut gibi ikinci zarf geldi.
Büyük bir korku ve merakla son zarfın mührünü de kırdı. Kağıdı açtığında, buz gibi bir gerçek yüzüne çarptı. Orada şöyle yazıyordu:
“İşler bu raddeye geldiğine göre, senden sonrakine bırakmak üzere iki yeni zarf hazırla.”
O an, zaman durdu. Genç Yönetim Müdürü, elindeki o küçük kağıt parçasında, aslında kendi ruhunun bir suretini gördü. Gördüğü şey, bir tavsiye değil, acı bir mirastı. Sorumluluktan kaçışın, suçu başkasına atmanın ve en nihayetinde başarısızlığı bir sonraki nesle devretmenin o utanç verici döngüsüydü. Kendisinden öncekini suçlamıştı, şimdi ise kader onu, kendisinden sonrakinin de onu suçlayacağı bir düzenin parçası olmaya davet ediyordu. Bu, bir makam değil, bir vebal zinciriydi.
Saatlerce oturduğu yerden kalkamadı. Gözlerinin önünden, bu çatı altına ilk girdiği günkü hayalleri geçti. Sonra, o ak saçlı adamın yorgun ama vakur yüzü… Belki de o adam, bu iki zarfı bir nasihat olarak değil, bir imtihan olarak bırakmıştı. Belki de asıl mesele, zarfların içindekini uygulamak değil, bu döngüyü kıracak iradeyi gösterebilmekti.
Ağır ağır ayağa kalktı. Elindeki iki kağıt parçasını şöminenin alevlerine doğru uzattı. Kağıtlar bir an parladı, kıvrıldı ve küle dönüştü. O küller, sadece iki cümlenin değil, aynı zamanda kolaycılığın, kibrin ve sorumluluktan kaçışın da külleriydi.
Ertesi sabah, Yönetim Müdürü'nün odasının penceresi uzun zamandır ilk defa ardına kadar açıktı. İçeri dolan taze bahar havası, odadaki ağır ve bayat kokuyu dağıtıyordu. Yönetim Müdürü, o gün ne büyük bir toplantı yaptı, ne de büyük nutuklar attı. Bunun yerine, eline bir bez alıp makam odasının tozlu kitaplıklarını silmeye başlayan ve bu hareketiyle herkesi şaşırtan o yaşlı, tecrübeli hizmetliyi odasına çağırdı. Karşısına oturtup, “Anlat amca,” dedi. “Bu duvarların dili olsa da konuşsa… Bu çatının derdi nedir, dermanı nerede başlar?”
Çünkü anlamıştı ki, en büyük makam, bir emanete hizmetkâr olabilmekti. Ve en şaşmaz pusula, ne mühürlü zarflarda ne de kurnaz tavsiyelerdeydi; o pusula, insanın kendi vicdanının temizliğinde saklıydı. O günden sonra o binada bir şeyler değişmeye başladı. Yavaş yavaş, ama derinden… Tıpkı toprağa atılan bir tohumun sessizce çatlayıp filizlenmesi gibi. Artık mesele suçlu aramak değil, bir yarayı birlikte sarmaktı.
Hikâyeden Süzülen Bilgece Söz
- En ağır miras, altın dolu keseler değil, devredilen mühürlü zarflardır; çünkü biri serveti, diğeri ise sorumluluktan kaçışı miras bırakır.
- Hikmet, zarfın içindeki tavsiyeyi bilmek değil, o zarfı yırtıp atacak iradeyi gösterebilmektir.
- Geçmişi suçlamak, geleceğin mezar taşını kendi ellerinle yontmaktır. Gerçek inşa, temeldeki yanlışı kabul etmekle başlar.
- Makam fanidir, mesuliyet ise ebedi. Koltuk bir emanettir, vicdan ise senin şaşmaz mühründür.
- En keskin ayna, yüzünü değil, seçimlerini gösterendir. İkinci zarf, insanın kendine yazdığı en acımasız mektuptur.
- Çözüm, kilitli çekmecelerde saklanan tavsiyelerde değil, cesaretle açılan bir pencerede ve samimiyetle sorulan bir "Nasılsın?" sorusundadır.
- Kibir, insana geçici bir ferahlık veren zehirli bir şerbettir. Tevazu ise acı ama şifalı bir pınarın suyudur.
- Yeniden ayağa kalkmak, eline yargı tokmağını almakla değil, tevazu süpürgesini almakla başlar. Tozu görmeyen, temeli onaramaz.
- Karakterin, devraldığın krizle değil, bırakmayı seçtiğin mirasla tanımlanır. Zincirin bir halkası mı olacaksın, yoksa o zinciri kıran mı?
- En büyük liderlik, unvan taşımak değil, bir emanetin yükünü omuzlayabilmektir.
Türk Gençlerine Yönelik Pratik Öneri
- Suçlu Arama, Sorumluluk Al: Okulda, stajda veya ilk işinde bir sorunla karşılaştığında, "Kimin hatası?" diye sormadan önce, "Çözüm için ben ne yapabilirim?" diye sor. Küçük de olsa bir adım at.
- Değer Üret, Şikayet Etme: Sistemdeki aksaklıklardan şikayet etmek yerine, kendini o aksaklılıkları giderecek yetkinliğe ulaştır. Bir dil öğren, bir kodlama diline başla, alanında en iyi olmak için oku. Değerin, senin en güçlü referansındır.
- Kısır Döngüyü Kır: Çevrende gördüğün "işlerin hep böyle yürüdüğü"ne dair yanlış kabulleri reddet. Bir işi daha dürüst, daha şeffaf ve daha kaliteli yapma yolunu seçerek kendi neslinin farkını ortaya koy.
- Hizmeti En Büyük Makam Bil: Bir projede veya grup çalışmasında liderlik, sana verilen unvanla değil, en zor işe talip olmanla, arkadaşlarına yardım etmenle başlar. Hizmet eden, aslında yönetir.
- Tecrübeye Kulak Ver: Kıssadaki Yönetim Müdürü'nün yaşlı hizmetliye danıştığı gibi, sadece yöneticilerin değil, işin "mutfağında" olan, tecrübeli insanların bilgisine ve görgüsüne saygı duy, onlardan öğrenmeye açık ol.
- İlk Zarfı Bekleme: Sorunları görmezden gelip birikmesini bekleme. Küçük bir problemi fark ettiğin an üzerine git. Ertelemek, en basit sorunu bile bir krize dönüştürür.
- Kendi Pusulanı Oluştur: Başkalarının sana uzattığı "kolay çözüm" zarflarına kanma. Kendi ahlaki ve etik değerlerini oluştur. Zor durumda kaldığında bu iç pusulana danış.
- Mirasını Şimdiden Düşün: Yaptığın her işin, söylediğin her sözün bir iz bıraktığını unutma. Arkandan "sorumluluk aldı ve çözdü" mü denmesini istersin, yoksa "suçu başkasına attı ve gitti" mi?
- Sözden Önce Eyleme Geç: Büyük planlar ve iddialı sözler yerine, küçük ama somut bir adımla başla. Odanı toplamak, masanı düzenlemek bile bir irade beyanıdır.
- Cesur Ol, Doğru Olanı Yap: Bazen doğru olanı yapmak, yalnız kalmak veya zor yolu seçmek demektir. O zarfı yakma cesaretini gösterdiğinde, sadece bir sorunu değil, aynı zamanda karakterini de inşa edersin.
Şiirle çarpan bir gönül
İki Zarf
Kadim bir binanın // tozlu zamanında,
Hevesli bir yürek // vardı o civanda.
Değişim rüzgârı // esmişti ummanda,
Her şeyi düzeltmek // vardı gümanında.
Ak saçlı müdürün // veda zamanında,
İki mühürlü zarf // bıraktı yanında.
Dedi: "Zora düşsen // hayat meydanında,
"İlki medet olsun, // ikinci dar anında."
Zamanla sarardı // ümidin cihanda,
Sorunlar bir çığdı // her yeni planda.
Yalnızlık hissetti // dört bir yanında,
Bir çaresiz fısıltı // kaldı vicdanında.
İlk zarfı hatırladı // o zorlu anında,
Bir cümle okudu // kağıdın satırında:
"Bahaneyi ara // senden kalanlarda,
"Bütün suçu yükle // eski zamanlarda."
Geçici bir huzur // buldu yalanında,
Nefsin hoş fısıltısı // vardı kulağında.
Lakin çürüyordu // temel, her adımında,
Gölgesi uzuyordu // kendi mekanında.
Kriz daha büyük // patladı bir anda,
Artık sığınacak // yer yoktu limanda.
Tüm yollar tükenmiş // görünce o anda,
Son zarfı açtı // gözyaşı alnında.
Şu sözler buz gibi // durdu karşısında:
"Benden sonrakine // yaz sen de masanda."
"İki yeni zarf hazırla // bu enkazın altında,
"Devret bu mirası // kendi fermanında."
O an bütün cihan // durdu zamanında,
Aynada kendini // gördü isyanında.
Bu bir vebal zinciriydi // ruhun zindanında,
Bir halka olacaktı // gaflet kervanında.
Alevlere attı // o an o mekânda,
Kül oldu bahaneler // vicdan kazanında.
Yeni bir yol seçti // kendi irfanında,
Sorumluluk doğdu // o küllerin şanında.
Pencereyi açtı // umutla odasında,
Taze bir nefes // doldu havasında.
Tevazuyla sordu // bir dostun kapısında:
"Derman nerde başlar // bu köhne yapıda?"
Ey genç, bu kıssanın // sırrı vicdanında,
Suçu başkasında // arama cihanında.
Kolay yolu seçme // hayat kavgasında,
Zira en büyük hile // nefsin tuzağında.
Makam bir emanet // bil her zamanında,
Hizmet en büyük şeref // irfan divanında.
Mirasın, yaktığın // o zarfın şanında,
Asıl mühür sensin // kendi vicdanında.
İki Zarf Kıssası
Yolun başında bir / taze fidan,
Yüreğinde ateş / umutla yanan.
Hayat bir imtihan / zordur anbean,
Sakın pes etme sen / ey civanmert can!
Umutla gelmişti / o genç kahraman,
Eski binadaydı / büyük imtihan.
Giderayak dedi ki / müdür o zaman,
“Bu iki zarf sana / benden armağan.”
“İşler sarpa sarsa / açarsın ilk an,
Uçurumda isen / son olsun açan.”
“Gerek kalmaz,” dedi, / bu sırra yatan,
“Kendi aklım bana / yeter her zaman.”
Fakat günler geçti / işler perişan,
Her planı döndü / bir başka hazan.
Çaresizlik sardı / onu dört yandan,
Hatırladı zarfı / umudu solan.
Açtı ilk zarfını / o dem apansızdan,
Tek cümle yazılı / içinde yatan:
“Suçu senden önce / olanda ara sen!”
Ferahlattı onu / bu kolay yalan.
Geçmişi suçladı / kurtuldu güman,
Ama kökten çürüktü / o eski kapan.
Daha büyük kriz / çıktı bir yandan,
Kalmamıştı artık / ne ün ne de şan.
Açtı son zarfını / kalbi parçalanan,
Şöyle bir not vardı / vicdanı kanatan:
“Sen de iki yeni / zarf hazırla, inan,”
“Bırak senden sonra / koltuğa konan.”
Bu not bir aynaydı / ruhuna bakan,
Mirası devretmekti / asıl anlaşılan.
“Hayır!” dedi, “Ben değil / bu zincire kanan!”
Ateşe attı ve / o zarfları yakan.
Yeni bir sabaha / uyandı o an,
Pencereyi açtı / içeri dolan,
Temiz bir havaydı / umutla coşan,
Hizmetli amcaya / sırrını açan.
Yolun başında bir / taze fidan,
Yüreğinde ateş / umutla yanan.
Hayat bir imtihan / zordur anbean,
Suçlamak kolaydır, kaçıştır candan,
Asıl kahramanlık, yükü omuzlayan.
Makamlar emanet, en büyük unvan,
Hizmetkâr olmaktır gönülde yatan.
Mirası sen seç ki, kırılsın o an,
O kısır döngüden çıkabilesin can.
Pusulan vicdandır, yolundur her an,
Seni sen yapacak cevherdir o anlayan.
Erişim Bağlantıları
Hikayenin sesli, görüntülü ve yazılı versiyonlarına aşağıdaki platformlardan ulaşabilirsiniz:
Telif Hakkı © 2025, Dr. Aladdin Ali'in orijinal metninden ilhamla, Dr. Aladdin Ali tarafından yapılan bu edebi tercüme ve yeniden yorumlamanın tüm hakları mahfuzdur. İçeriğin, kısmen veya tamamen, yazarın yazılı izni olmaksızın kullanılması, kopyalanması veya yeniden yayımlanması, bu edebi ve ilmî çalışmaya gösterilen emeğin ve fikrî mülkeyetin korunması amacıyla yasaktır.
